Gazze Biden’a seçim kaybettirebilir
Lahey kararında, ABD İsrail’in suç ortağı olarak görülüyor ve Amerikan kamuoyu da bunu biliyor. Sokaklar bunu biliyor; üniversite rektörleri ve öğrencileri biliyor, sendikalar ve işveren kuruluşları biliyor. Bilmeyen veya bilmiyor taklidi yapan sadece Beyaz Saray, ABD Dışişleri ve Savunma bakanlıkları ile onların denetimindeki ana-akım medya.
Başkent Washington’un banliyölerindeki gökdelen rezidansların balkonlarında, pencerelerinde, destek amaçlı Filistin ve Ukrayna bayrakları göze çarpıyor; üniversitelerin kampüsleri “Sessiz kalamayız!” afişleriyle bezenmiş. Ama sessiz kalan, artık mahkeme kararıyla soykırımı sanığı olan İsrail’le ilgili haberlerine hala “7 Ekim’deki Hamas saldırısından sonra, İsrail’in başlattığı savaşın…” cümlesiyle başlayan ABD ana-akım medyası. Lahey Mahkemesi’nin kararı ise adeta tepetakla duyuruldu: “UAD, İsrail’e savaşı durdurma çağrısını reddetti!”
Ancak ABD medyası sadece NeoCon ve Küreselci denetimindeki gazete ve televizyonlardan ibaret değil. Örneğin eBay’in kurucusu Pierre Omidyar tarafından 2014’te kurulan “The Intercept” (theintercept.com) sitesi, benzeri diğer binlerce alternatif medya ile birlikte, ABD, İngiltere ve Almanya’nın İsrail’in soykırımı suçuna ortak olduğunu haykırıyor. Hele sitenin editörü Jeremy Scahill’in geçen hafta yayınlanan “Joe Biden Gazze’deki Soykırıma Karşı Olduğuna İnanmanızı İstiyor” başlıklı bir yazısı var ki, (“Beyaz Saray, Biden’ın İsrail’in savaşına verdiği desteğin kamuoyundan gizlenmesi ama katliamın aktif olarak kolaylaştırılması için kampanya yürütüyor”) her satırı ile Lahey Mahkemesi’nde ABD’nin de yargılanmasını sağlamaya yeter. Scahill, katıldığı bir TV programında, “7 Ekim saldırısı olmasaydı, 26 bin Filistinli ölmez, 64 bini yaralanmazdı” savunmasına, “75 yıldır süren soykırımı olmasaydı, 7 Ekim olmazdı; El Fetih olmazdı, Hamas olmazdı” karşılığını veriyor.
Scahill ve onun gibi cesur gazetecilerin vurguladığı nokta, ABD ile İngiltere’nin, sanki “İsrail’in Gazze katliamı artık sona ersin” diyormuş gibi yaparken İsrail’e 75 yıllık planını uygulayabilmesi için askeri ve mali yardımı sürdürdükleri gerçeği. Scahill’e göre bu plan, BM’nin Filistin topraklarının iki devlet, Yahudi ve Müslüman devletleri arasında paylaştırılması kararını uygulaması imkânsız hale getirmekten ibaret. ABD ne kadar kağıt üzerinde “iki devletli çözüm” planına hala bağlıymış gibi davransa da, İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da uyguladığı planlı ve kontrollü alt yapı, tesis ve binaları yok etme uygulamasına roket, buldozer ve yakıt sağlayarak bu planın adım-adım ve bilinçli şekilde uygulanmasına yardımcı oluyor. İsrail, Gazze’de sadece binaları değil, fakat aynı zamanda, yolları, telefon ve elektrik donanımlarını, su dağıtım şebekelerini de ortadan kaldırıyor. Çünkü temel plan, Gazze’nin de Batı Şeria gibi İsrail işgali altında, yasadışı Yahudi yerleşimine açılması.
Biden’ın Gazze’ye gizli savaşı, sadece ülkedeki Arap ve diğer Müslüman seçmenlerin öfkesini çekmiyor. ABD’nin, üstelik yalan söyleyerek, Yemen’e asker göndermesi ve bu ülkedeki İran vekalet savaşına katılması, muhafazakâr-liberal büyük bir seçmen kitlesinin tepkisiyle karşılanıyor. Üstelik bu tepki, İsrail lobilerinin örtmeye çalışamayacağı kadar büyük.
Bir kere Biden’ın yarı-zamanlı başkanlık modeliyle dizginleri Dışişleri ve Savunma bakanlıklarına kaptırmış olması, ABD’nin kendisini – üstelik kendi planlamadığı – büyük bir savaşın içinde bulmasıyla sonuçlanabilir. Ekonomide, pandemi sonrası sağlanan zoraki düzelmenin bu savaşın ilk kurbanı olması korkusu, Biden’ın Netanyahu’ya 40 yıllık sevgisini görmezden gelen – 4 yıl önce ona oy vermiş olan – Demokratları da yaklaşan seçimlerde farklı bir tutuma itebilir.
Biden, “Trump’ın artık seçim kazanamayacağı” algısına çok da güvenmemeli.